31 Ocak 2013 Perşembe

The Game

Çok becerikli bir gamer değilim ben. Özellikle el becerisi isteyen hemen hiçbir oyunu oynayamam(ellerim senelerdir titriyor). FRP ve online RPG oynuyorum ya da masaüstü oyunları. FRP ve RPG aşkım zaten tahmin edileceğini üzere fantastik edebiyat sevgimden ileri geliyor. Gene de şirin bir oyun paylaşmak istedim sizlerle.

                                       THE GAME


The Game bir oyun değil, bir parodi. Her bölümün başında bir terim yer alıyor(örn: Pantheism, Democracy) karakterimizi aşağı atıp çıkan yazıları okuyarak eğleniyorsunuz. Bomboş bir zaman öldürgeç, ben hiçbir zaman sonuna gelemedim, 35. leveldan sonra falan sıkıldım. Bir sonu varsa bilen biri söylesin lütfen. 

Sevgiler

Bir Türk Yeraltı Edebiyatı Örneği: Ağır Roman


görsel

"Savrulurken raconun kırmızı pelerini o zarif öfkeye, zaman ki sana hasta olmuş, incelikli haytasın, 

nüksederken raksına mahallenin maşallahı, eyvallahı, güzelleş be oğlum şimdilik ölümüne kadar hayattasın. 

Şimdilik, ölümüne kadar hayattasın..."



Yeraltı Edebiyatı? Ciddi bir tartışma konusudur bir romanı bu şekilde tasnif etmek. İlk örneklerini Marquis de Sade'da görmek mümkün olan bu edebi türün bilinen en popüler şairi Bukowski'dir. Eh elbette ki en popüler film uyarlaması da Fight Club'tır. Dövüş Kulübü hem anlatım tekniği hem olay örgüsü açısından sadece bu tür için değil modernist edebiyatın da en başarılı örneklerindendir.

 Verdiğim örneklerden de rahatlıkla anlayabileceğiniz gibi toplumun kabul edilen değer yargıları dışında kalmış insanları, hayatları ve felsefeleri toplumun değerleri dışında kalmış bir dille anlatır yeraltı edebiyatı. Bu arada kabul edilenden kastım sadece egemen sınıfın kabul etmesi değil, komünistler de reddeder bu türü. Fransız İhtilali'nin getirdiği o yüce insanlık değerleri buraya uğramamıştır ama vardır bu insanlar, bu hayatlar ve bu edebiyat.

 Ağır Roman'ı izleyeli bayaa oldu. Romanını ise az önce okudum. Yukarıdaki alıntı filmden. Filme Küçük İskender ve politika dokunuşu yapılmış, üstelik hikâye Gli Gli Salih'e odaklanmış. Bence filmi daha iyi olmuş kitaplar arasına girer.

Ağır Roman bir karaktere odaklanmış, realist romanın giriş -gelişme-climax-sonuç çizgisinden ziyâde bir destan aslında. Kolera'nın destanı. Dolapdere argosuyla, yer yer masalsı öğeler taşıyan, sert ve yorucu bir üslupla yazılmış. 144 sayfalık roman hakkında yapılabilecek en iyi değerlendirme yorucu. Tüm o masalsılık ve destansı-fantastik öğeler gerçeğin iğrençliğinden sıyıramıyor sizleri. Gli Gli Salih'in çocukluğundan itibaren büyümesiyle Kolera'nın da nasıl değiştiğini anlatıyor. Spoiler vermeden anlatmayı becerebilen biri değilim ben pek.

Dikkatimi çeken ufak bir noktaya değineceğim: White Trash'leri anlatan bir film izlemiştim(Kolera'nın Amerikan insanları işte). Oradaki karakterlerin üzerinde Poison ve Dio tişörtleri dikkatimi çekmişti. Burada bizim bitirim Salih'in de dilinden düşmeyen şarkı "Hatasız kul olmaz" Orada rockn'rolla birleşen yeraltı edebiyatı bizde arabeskle bütünleşiyor. Bu sefer müzikal farktan ve kaliteden bahsetmeyeceğim. Mesele hep yek gelip kaybetmiş insanların bir şekilde yaşamaya ve eğlenmeye devam etmesi ve oralarda bir yerde müziğin hep durması.

 Ağır Roman eğer yeraltı edebiyatı seviyorsanız ya da filmi izleyip sevdiyseniz okumanızı önereceğim bir roman. Yorucu ve üzücü evet. Suratınızdaki tüm ifadeyi çekip alma becerisi de var eyvallah ama şimdiye kadar okuduğum en iyi yeraltı örneklerinden birisi. Amerikan benzerlerinden hiç de farkı yok, zira içerisinden gelen birisi yazmış. Argo konusunda da endişelenmeyin okurken rahatça anlıyorsunuz(ya da ben iletişimde olduğum insanlar yüzünden çok argo biliyorum) takıldığınız nokta olursa twitter'dan sorabilirsiniz hatta. Saygılarımla...

23 Ocak 2013 Çarşamba

Bir Parça Şiire İhtiyacım Var

Yaklaşık bir aydır finallerimle uğraşıyorum. Tam kurtuldum derken hayatımda ilk defa sınavına girdiğim bir dersten kaldım. Yarın da onun bütünlemesi var ama ben sevdiğim bir şeyi yazmazsam rahatlayamayacak gibiyim. Şiir okumak istiyorum artık. Elimde şu an müthiş üç kitap var, hoş onlar da şiir değil. Muhteşem Gatsby de bitemedi zaten, süper -.-

Neyzen Tevfik benim en sevdiğim şairlerden biridir. Hoş ona şair demek ne kadar doğrudur bilemem adı üstünde neyzendir o. Şu an ders çalıştığım için internetten arayıp kopyala yapıştır yapamayacağım aklımda olan iki parça şiiri buraya yazıp kaçayım. Arada döner okur, mutlu olurum hem. Şu büt bitsin, burayı dolduracağım. Hoş kimse okumuyordur ama olsun. Kendi kendime konuşmak da pek sevdiğim bir aktivitedir(Bak hâlâ?!!)

Başlayalım:

Felsefemdir kitab-ı imanım
Taparım kendi ruhumun sesine
Secde eyler hakikatim her an
Kalbim ateş-i mukaddesine

ki bu parça aşmıştır

Diğeri de Tevfik Fikret'in Ferda(yarın) şiirinden. Lise ders kitaplarında görebileceğiniz politik bir şiiri ama ben içinde geçen tamlamaya hastayım:

Ey fecr-i hande zad-i hayat işte herkesin
Enzarı sende sen ki hayatın ümidisin

fecr-i handezad-i hayat hayatın gülümseyen doğuşu demek ve bence çok hoşbir tamlama. Tabi ben bir harf falan yanlış yazmış olabilirim.

Neyzen Tevfik benim hâlâ pek sevdiğim bir şair. Tevfik Fikret ise eskiden sadece yaptığı sanatlara ve tamlamalara taptığım, şimdilerde ise vay anasını ne kadar insani yazmış aslında dönemine göre dediğim bir şair.

Okuyan birileri varsa ve Servet-i Fünun hakkında klişe fikirlerden başka bir şey merak ediyorsa yazabilirim. Hoş ben yazarım zaten bunu ama ne zaman bilinmez.

Öptüm. Şans dileyin bana.

6 Ocak 2013 Pazar

Rock Star



Rockn'Roll hakkındaki binlerce söylenti, binlerce tez var. Rock starların neler yaptıkları, ne yaşadıkları bütün rockerların hatta rocker olmayanların kafasını kurcalar. Gerçekten şeytan mıdırlar? Ya da isyankar ya da o kadar "cool"? Ya da intihar edenlerden yola çıkarak sorarsak yalnız ve hassas? 70lerin 80lerin pek çok rock star'ı biyografilerini yazıyor artık. Zamanı geldi sırları dökmenin, zira artık rol kesmek zorunda değiller. Türkçe'ye sanırım sadece Ozzy Osbourne'un I'm Ozzy'si çevrildi. Okudum. Duff Mckagan'ın ve Nikki Sixx'in kitapları ise pdf olarak var. İnternette bulabilirsiniz.

Rock Star 2001 yapımı bir film. Dünyaca ünlü bir hard rock grubunun vokalinin yerine tribute grubundan birini almaları üzerine dönüyor hikaye. Tanıdık tabi ki bu olay Judas Priest'te oldu. Rob ayrıldıktan-ya da şutlandıktan sonra- yerine tribute gruplarının birinden bir vokal geldi. Duyduğum kadarıyla film çekileceği zaman ilk Judas Priest'e filmde oynamaları için teklif geliyor ve grup imajlarının zedeleneceği gerekçesiyle reddediyor. Çok iyi olmuş, yoksa Rob bir daha dönmeyebilirdi.

Filmde Mark Wahlberg inanılmaz yetenekli bir vokal olan Chris(Chrizzy) i oynuyor. İdol grubu, başucu müziği Steel Dragon'ın vokali Bobby Beers'e benzemek için her şeyi yapan son derece yetenekli bir mal olan bu arkadaş kaderin bir cilvesi sonucu Steel Dragon'ın vokali oluyor. İşler de o andan sonra kopuyor zaten.

Rock starların ve aslında hard rock, glam ve sleaze zamanlarının çılgınlıklarını bu filmde rahatlıkla görebilirsiniz. Konserler ve konser sonrası parti görüntüleri, yorgunlukları, bitmişlikleri ve zorunluluklarını çok iyi yansıtıyor. Rockn'roll un yükselişi ve dibe vuruşu iç içedir filmde bunu görmek mümkün.

Soundtrackler ise inanılmaz iyi seçilmiş bence. Steel Dragon'ın kendi şarkıları bir efsane olmuş zaten de soundtrackte Mötley Crüe ve Kiss gibi o camianın altını üstüne getirmiş grupların dönemin ruhunu en iyi yansıtan şarkılarına yer verilmiş.

Şu kısım az spoiler içerebilir ama sorun olmaz bence:

Benim canımı sıkan şey ise Chrizzy'nin Steel Dragon'ı terk ettikten sonra Seattle'a gidip grunge yapması gerçek müzik olarak. Eyvallah grunge hair metalden de hard rock'tan da daha az görkemli daha "samimi" olabilecek bir müzik ama onun ne derecede piyasa olduğunu unutabilir miyiz? Ayrıca grunge çok daha az isyan içeren bir tür. Depresif, durgun ve vazgeçmiş bir müzik. Ben hard rock'ın öfkesinin gerçekliğine daha fazla inanıyorum.

Spoiler'ımsı kısım bitti.


Rock Star 105 dakikalık saykodelik bir rockn'roll şöleni aslında. Filmin sonlarına doğru tempo düşüp hayal kırıklığına uğrasanız da Rockn'Roll ruhuna rock gruplarından daha az önem veren ya da büyüyünce rock star olmak isteyen herkesin izlemesi gerektiğini düşünüyorum. Hele Hard Rock dediğimiz güzellikten az biraz hoşlanıyorsanız soluksuz izler fazlasıyla da eğlenirsiniz. Filmde sadece Judas Priest'e değil başka bir çok gruba ve vokale gönderme var. Onları da rock star spoiler baslığı altında yazacağım. Ama sanırım filmi tekrar izlemem gerekecek gene.

Hell yeah, fuck yeah demeyeceğim. Sevgiler. Ruhunuzu hiç yitirmeyin olur mu?

2 Ocak 2013 Çarşamba

Flogging Molly: 50% Irish and Punk 100 % Awesome


Şarkılarına kurban olduğumun memleketi. Deliler gibi görmek istediğim tek ülke İrlanda olabilir. Evet fakir evet katolik ama o nasıl güzel, nasıl enerjik şarkılardır. Hatta İrlanda'nın sonunda bağımsızlığını kazanabilmesini bu enerjik şarkılara bile bağlamıştık bir ara.

Neyse ben hemen grubumuza geçiyorum : Flogging Molly

Amerika'da yaşayan irish(irlandalı yerine bu kelimeyi kullanacağım) altı erkek ve bir hanım abladan oluşan grubumuz 1997'de kurulur. İrlanda'nın daha doğrusu Keltler'in o saykodelik enerjik ve punk rahatlığı taşıyan etnik müziğine gerçekten punk ı katarlar. Şarkılarının çoğu çok gazdır.
Elemanların hem kelt müziğini hem de punkı iyi bildiğini(hoş punk bilmek kime göre neye göre?) şarkılardan da anlayabilirsiniz, çok iyi yedirmişlerdir zira. Ben celtic-punk'ı -bu gruba dayanarak- celtic metal'den daha çok sevdiğimi söyleyeceğim.

Grubun resmi sitesi: http://www.floggingmolly.com/