18 Nisan 2013 Perşembe

Boş Koltuk

evet kitabın fotoğrafını çekmeye üşendim
Dürüst olmak gerekirse J.K. Rowling benim tarafsız yaklaşabileceğim bir yazar değil. İlk Harry Potter kitabını okuduğumda 11 yaşında olduğumu düşünüsek onlarla büyüdüğümü, hayatımda çok büyük bir yer kapladığını tahmin edersiniz.
      Bu kitabın afişini Levent metrosunda gördüğümde gözlerim dolmuş, çocukluğum diyebilmiştim sadece. Hemen alamadım ama kitabı maddi sorunlar yüzünden. Aldığımda ilk oturuşta 108 sayfa okudum, hemen bitsin istemedim. Bir hafta sonra tekrar okuduğumda ise 282'ye gelmiştim. Üçüncü oturuşumda ise kendimi tutamadım ve bitirdim, dehşete düşmüş bir şekilde(bu iyi anlamda). Kitabı okuma serüvenim hakkında bir ön bilgi verdikten sonra yorumlarıma geçelim.
Not: Ben edebiyat öğrencisiyim; ancak okulda yaptığımız gibi akademik bir yazı yazmaya çabalamayacağım. Gene hiç uğraşmadan oturup yazıyorum bu yazıyı.

     590 sayfalık roman bir kasaba hakkında. Kasabanın altın çocuğu Barry Fairbrother'ın ölümüyle başlayan, kasabadaki iktidar mücadelesi üzerinden karakterleri tanıdığımız, sakin ve durdun bir roman bu. Üçüncü tekil bir anlatıcımız var, ama tepeden bakmıyor, olayları kronolojik sırayla vermiyor. Geçmişe dönüşler yaşanıyor; bu dönüşler anlatımı güçlü tutuyor. Günümüzün karmaşık dünyasında her şeyin açık olmadığını düşünürsek bu tarz bir anlatım gerçeklik hissini kuvvetlendiriyor diyebiliriz. Üçüncü tekil anlatıcı karakterlerin yanında, beyinlerinde duruyor ve onların bakış açısından konuşuyor çoğu zaman. Karakterlerin kendi konuşmaları ise, anlatıcımızın onların bakış açılarını yansıtmaktaki başarısını gösteriyor. Modernist edebiyatın anlatıcısı kadar karman çorman ve yorucu olmasa da çizdiği karanlık dünyayla(aaa bu bizim dünyamız) modernist anlatıya fazlasıyla yaklaşıyor. (evet akademik bir çaba içerisinde olsaydım burada alıntılar yapmam gerekirdi, ben de biliyorum. gene de bir örnek versem? spoiler Babası Terry'ye kötü şeyler yapmıştı ve Terry bunları kimseye söyleyememişti. Anlatıcımız tam olarak naptığını açıkça söyleyebilirdi ama Terry söyleyemezdi Anlatıcı burada Terry'nin bakış açısından konuşuyor spoiler )
       Karakter çizimleri ve çözümlemeleri mükemmel. Açıkçası Severus Snape'i yaratmış bir kadından daha azını beklemezdim ama bu sefer kendini aşmış. Karakterler mimiklerinden, konuşmalarına, iç seslerine ve davranışlarına kadar "tutarlı". Evet aslında kimse tutarlı değildir, ben de aynı fikirdeyim. Ancak okudukça onları tanıyorsunuz ve tanıdığınız bir insanın ne tepki vermesini bekliyorsanız o tepkileri veriyorlar. Bencillikleri, zayıflıkları, sapkınlıkları, kompleksleri ve "ergenlikleriyle" insan bu karakterler. Ne masal karakterleri saf iyi ve saf kötü ne de propaganda araçları bunlar. Etten kemikten insanlar. Saf, katıksız bir duyguyla yaklaşamazsınız bu karakterlere, acırsınız ve kızarsınız, seversiniz, tükürürsünüz ve bunların hepsi aynı anda olur. Kimseyi tamamen suçlayamamanız inanılmazdır. O da öyle işte dersiniz. (Ben Krystal'i çok sevdim açıkçası, Krystal tam anlamıyla trajik bir karakter, yerim.) Şişko, laf ebesi; Andrew, düz ergen; Simon, adi herif; Gavin, loser; Howard, kast sistemine inanan inek... Ama insan bunlar işte, şu saydığım kötü ilk tanımlamalara rağmen bir yerlerinde insan bunlar ve sizi bir şekilde düz nefretten sıyırabiliyorlar. Haaa kendi gerçekliğimizde de insanlardan katıksız nefret duyuyorsanız diyebileceğim bir şey yok. Gene de roman gerçekliğini karakterlerle iyi kurmuş Rowling. O kadar ki okurken romanın içerisindesiniz, o gerçeklik sizi içine alıyor. Modernizmden beri kullanılan üst-kurmaca işine hiç girmemiş Rowling. Okuduğunuz bir roman dememiş. Belki de bu roman tamamen bizim dünyamıza ait olduğu içindir.
   Kitabın ritmi fazla hızlı değil. Fantastik, aksiyon, korku romanı değil çünkü. Gayet de modernist, gayet karakterler üzerinden ilerleyen, insanı biraz yoran bir roman. Son 100 sayfada ritmi hızlanıyor, ne olacağını merak ediyorsunuz. Edebi zevkinizi fantastik, aksiyon, korku ve şirine best-sellerlar oluşturuyorsa boğabilir bu roman sizi. Ancak ritmin yavaş olması onu kötü roman yapmıyor. Anlatım ustalığı ve karakter çizimlerini göz önüne alırsak gayet de canavar gibi bir roman bu.
   Sonuç olarak ustaca yazılmış, bana okuduğum süre boyunca "olm süper bir roman okuyorum, hemen bitmesin. uzun zamandır okuduğum en 'insani' ve 'gerçek' roman bu" dedirtmiş bir anlatı Boş Koltuk. Yeni bir Harry Potter bekliyorsanız üzgünüm ama beklentiniz Rowling'in ustalığını görmekse hoş geldiniz. Okuduğum sırada yapılmış abartı bir yorum belki ama Rowling çağımızın en insani yazarlarından biri olabilir. Birisi ne bizim dünyamıza ne de Pagford'a LUMOS demeyecek belki. Dünya aydınlanmayacak ama gerçekliğin farkında olan ve hâlâ müthiş edebi işler çıkaran yazarları görmek güzel. J.K Rowling HP evreniyle ilgili bir seri daha yazsa inanılmaz mutlu olurum, bunu biliyorum. Bu cümleyi Rowling yeni bir roman yazsın yetere çeviriyorum şimdilik.
Seni Seviyorum Rowling, yerim seni :)