17 Temmuz 2013 Çarşamba

Tutunamayanlar hakkında Saçmalamalar

görsel
Şu aralar delirmiş gibi okuyorum. Bunu bitireli 1 hafta oldu arada 2 kitap daha bitti. Hepsi hakkında yazabilir miyim bilmiyorum. Yazmak zorunda da değilim ama bu kitap hakkında saçmalamazsam içimde kalırdı.

Tutunamayanlar'ı okumaya uzunca bir süre cesaret edemedim. Okumayı çok istedim ama cesaret edemedim. Hele şu konuşmadan sonra iyice korktum. Kitaptan korkmamın sebebi konusu değildi aslında. Kendisi dev gibi bir roman 700 küsür sayfa, anlatımı hakkında yazılanlar da insanı korkutuyor; bunlara bir de daha önce yapılmış Oğuz Atay öykü incelemelerinin ağlatmasını da ekleyelim; neden okuyamadığımı anlarsınız.

Roman, Türk edebiyatı açısından önemli. Önemi sadece anlatı tekniğinde açtığı çığırdan ileri gelmiyor. Ahmet Hamdi Tanpınar Huzur(1949) ve Yusuf Atılgan Aylak Adam(1959) la beraber Türkiye aydınının, huzursuzunın, aylağının, tutunamayanının, artık ne derseniz deyin geçirdiği dönüşümü gösteren edebi zincirin sonuncusu. Hem anlatım tekniği  hem de anlatılana yaklaşımıyla bu dönüşümü anlamak için öncülü olan bu 2 romanı da okumak gerekiyor.

Türk edebiyatında Selim Işık gibi karakterlere, tutunamayanlara, aylaklara pek iyi gözle bakılmaz. Türkiye'de de bakılmaz, edebiyatı toplumdan ayrı düşünmeyelim şimdi. Batılılaşma yolundaki Türkiye'de çalışmak, çok çalışmak, üretmek, ürettikçe tüketmek, gelişmek, ilerlemek çok daha önemlidir. Arada kalma şansımız yoktur. Aylak Adam'ımızın sonu topluma yenilmesidir misal. Bu karakterler genelde küçümsenir. Uç bir örnek olsa da işsiz güçsüz dolanan Felatun Bey'imizin sonunu hatırlayalım. Oğuz Atay biraz daha farklı bir karakter yaratıyor. Baş tutunamayan Selim Işık bir modern zaman peygamberi olarak lanse ediliyor, en bi anlatıcı Turgut Özben aracılığıyla. Ha bu modern zaman peygamberinin tek çaresi intihar oluyor ama bu karakterin övülmesi bile önemli.

Anlatıda bir çığır açtığından bahsetmiştim. Ben narratolog değilim, anlatı tekniklerini de ileri düzeyde bilmem. Ancak bu sıkıntı romanını eğlenceli yollarla anlattığını belirtebilirim. Bol miktarda bilinç akışı ve zihnin diyalogları kullanılmış. Bu başkasının zihnine tanıklık ettiğiniz izlenimini güçlendiriyor. Romanı okurken düşünmedim ben, Turgut Özben'in zihninde yoruldum kaldım. Mektuplar, birebir diyaloglar ve bir günlük de var romanda, 1. tekil anlatıcı yoğun kullanılıyor. Mektuplar, günlük, diyaloglar başka başka insanlara ait. Özellikle bilinç akışı şeklinde gelişen diyaloglarda ipin ucunu kaçırıp anlatıcıyı, kimin konuştuğunu kaybedebilirsiniz. Dedim ya roman zor. Selim Işık baş tutunamayan genelde başka karakterlerin özellikle Turgut Özben'in zihninde ve anılarında belirse de kendi yazılarıyla kendi kimliğini de ortaya koyuyor. Bu sayede okur tarafsız olarak onu değerlendirme imkanı buluyor. Anlatımı daha nasıl tanımlayabilirim bilemedim. Bir süre sonra Turgut Özben'le Selim Işık öyle bir birbirine giriyor ki anlatması okumasından daha zor. Bir de üst-kurmaca dediğimiz, metin içinde metin ve metnin gerçekliğiyle kendi gerçekliğimizin kırılması meselesi var ki Oğuz Atay bunu Demiryolu Hikayecileri'nde canavar gibi yapmıştır, roman modernist bir anlatının post modernist tekniğiyle örülüyor. Türk edebiyatında bildiğim kadarıyla bu teknikte başka bir roman yok.

Romanla ilgili anlayamadığım şey ben tutunamayanım tribine girmiş abilerimizin ve ablalarımızın bu tribe nasıl girdiği. Ben okudum ama olmadı, saygı duyabildim sadece, öyle bir sıfata sarılamadım yani. Selim Işık güzel bir karakter, iyi işlenmiş, güzel kurgulanmış. Eminim aramızda böyle güzel insanlar vardır. Ancak Selim Işık'ın kendisi dahi bu tanımlamayı bir kalkan olarak kullandığından bahsetmişken bu moda girmek sıkıntı. Diğer sıkıntım şu: Selim Işık gibi karakterlerin Türk edebiyatında pek sevilmediğinden bahsetmiştim. Oğuz Atay bayaa cesur davransa da Selim'e psikosomatik rahatsızlık yakıştıran insanlardan da bahsediyor. Tipik bir melankolik aslında, şu normal anomalilerden birine sahip. Eskiden lanetli, cinli, şeytanlı, öcülü diye tanımlanan bu arkadaşlar şimdi de psikolojik rahatsızlıklarla itham ediliyorlar. İçinde yaşadığımız şu düzenden sıkılan herkese bir sıfat uyduruyoruz. Bir insan illa bir sıfata sahip olmalı, bir gruba dahil olmalı. Düzenden kaçabilirsiniz ama saklanamazsınız. Selim Işık, yüksek mühendis dahi olsanız, çalışmayıp, sahtelikten sıkılırsanız yaftayı yer oturursunuz aşağı. Ölmek zorunda olması bundandı belki de, bilemiyorum.

Tutunamayanlar'ı önerir miyim? Bol boş zamanınızın olduğu bir dönemde okuyun, eğer tribe girmeye müsait bir dönemdeyseniz okumayın. Roman da, Selim Işık ve Turgut Özben de anlaşılmayı, sakince dinlenmeyi hak ediyorlar çünkü. Çok yorulursanız zorlamayın, gerekirse notlar alın ama OKUYUN! Türk edebiyatında böyle roman görmedim ben.

Sevgiler...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder